3 haftadır yoktum. Ama inanın, birçoğunuzun görmediği çok uzak yerlerden döndüm. Ve size anlatacak çok şeyim var.
Şimdiye dek burada birçok konuyu yazdım. Rahatsızlıkların fizyolojik ve psikolojik bileşimlerini; bedenin, duygular ve zihinle karşılıklı ve anında etkileşimlerinin insana neler anlatıyor olabileceğini… Duyguların mantık tarafından “tanındıklarında” ne kadar mahir anahtarlara dönüşebildiklerine çalıştım yıllarca. Eğitimler aldım, vakalar izledim…
Bazıları kendimde de yaşadığım rahatsızlıklardı, onları anlatmak elbette daha kolaydı. Hatta bir ara neydim ne oldum köşesi yapmayı bile düşündüm çünkü az buz şey geçirmemiştim. Keza sizlerin de konular arasında en çok sevdikleriniz, hep ilgi gösterdikleriniz genelde benim de yaşamış olduğum şeylerdi: alınan kilolar nasıl verildi, kronikleşmiş ağrılar yıllar sonra nasıl geçti, bedene yansıyan kaygılarla nasıl baş edildi ya da bazı metabolizma rahatsızlıklarım için Heal&More sistemi nasıl sonuçlar verdi… Hepsini yaşayarak yazdım.
Fakat 3 hafta önce bugün, hiç anlatmak istemeyeceğim bir şey yaşadım. Bu öyle bir şeydi ki, beni hayatla ölümün sınırlarında gezdirdi. Sonunda, burada kaldım. Doktorlarımın, bedenimin ve elbette yazgımın sayesinde, zor bir ameliyattan sağ çıkmayı başardım.
Yaşadığım şey, tıbbın açıklayamadığı bir alandaydı. Nadir görülen ve ani gelişen bir durumdu. Tekrar olup olmayacağı da gene bir “bilinmezdi”. En az 3 hafta dinlenmem ve bakım görmem gerekti.
Bugün 21. gün. Derler ki, insanın sinir sisteminin yaşadığı bir şoku anlayıp sindirmesi, üstesinden gelmeye başlayabilmesi için en az 21 güne ihtiyacı vardır. Bugün doktorumun verdiği istirahat süresi doldu. Demek bedenimin tamiratı, ruhumun ve aklımın takvimine uymuştu. (Tesadüf diyen var mı?)
Hala normal bir hayata dönebilmiş değilim her açıdan tedavim devam ediyor ama bir yerden başlamak gerekiyor ve ben de bunu en iyi hissettiğim yolla yapmak, yani yazmak istedim.
Çünkü içinden geçtiğim şey, tam da bedenin ve bilincin sınırlarının silikleşip birbirine girdiği, ikisinin birlikte çöküp, ancak birbirini iyileştirerek adım adım ilerleyebildiği, doktorların terapist, terapistlerin doktor gibi “diğer tarafın sürecini takip ettiği” ve hepsinin benim “yaşama tutunduğum kadar” ilerleyebildiği bir süreç.
Yani hep anlamaya, sizlere hep anlatmaya çalıştığım şeyi yaşıyorum…
Böylesi bir deneyimi kaçınız yaşadınız bilmiyorum. Ama yaşamış olanlara da, yaşamamış olanlara da bir şeyler söylemek istiyorum.
Önce, yaşmış olanlar: Biz hayatta kaldık. Ve -kendi bedenimizde ama irademiz dışında olup biten- zor bir deneyimle sınandık. Bu iki gerçeğin büyüklüğü, şüphesiz ki izler bırakır; insanın zihninde, ruhunda ve belki de bedeninde. Çok sevdiğim bir parça vardır, ismi “Psychogeography” yani psiko-coğrafya. İşte böylesi gerçekler, hele ki bizzat yaşandığında, bilincin coğrafyasını -benim deyişimle ruhun haritasını- değiştirir.
(Bu durumun bilimsel kısmını merak edenler için, burada[1] araştırma notlarımın bir özetini paylaşıyorum. Sizler de “ameliyat sonrası depresyonu” ya da “ameliyat sonrası ruh hali ve bilişsel değişiklikler” şeklinde aratabilirsiniz.)
Bu yüzden, lütfen eski hayatınıza dönmeye çalışmayın. Bu yeni coğrafyada mutlaka
ortaya çıkmış bir dağ, yeni oluşmuş bir göl, akmaya başlayan bir nehir olmalı. Onu bulun. Sorular cevapsız kaldığında, tıp ya da psikoloji sizin gittiğiniz sınırları açıklayamadığında, oraya gidin. Kendi dağınıza tırmanın / gölünüzde yüzün / nehrinizde yıkanın. (Bedeninizden ya da hayatınızdan eksilmiş olan parça(lar) varsa bu süreçte, onu/onları orada anın. Bu da 3. bir büyük gerçek ve diğerleri arasında en zor olanı. O yüzden eğer böyle bir durumunuz varsa, lütfen ama lütfen siz de destek alın.)
O dağda / gölde / nehirde istediğiniz kadar kalın ama sonra lütfen, lütfen ama lütfen, bu yeni bilincinizle yola yeniden çıkın. Bu şoktan önceki son güne hapsetmeyin kendinizi, eskisi gibi olmaya çalışmayın. Yazmak isterseniz, siz de bana yazın. Bir uzman değilim ama Nasrettin Hoca’nın bahsettiği o damdan düşmüş kişi, benim…
Şimdi de sıra, böyle bir deneyimi yaşamamış olanlarda. Aslında size “Burada olmanın tadını çıkarın, giderayak pişman oluyor insan, bakın valla!” demek isterim ama hem kesin başkasından duymuşsunuzdur, hem de konu dağılsın istemem:)
Şaka bir yana, eminim sizin de ruh haritalarınızı değiştiren pek çok başka sarsıcı olay yaşanmış; içinizde dağlar, denizler hatta mağaralar oluşmuştur. Belki kuyuların suları birbirine karışmış, acı da tatlı da artık anlamını yitirmiştir. Ama ne olmuş olursa olsun sizin de gerçeğiniz şu ki; şu an hayattasınız ve bu her an bitebilir. İşte sizler de bu 2 basit ama keskin gerçeğin farkına varmalısınız.
Biliyorum ki hepimiz gibi siz de şu an bir hayat mücadelesi içindesiniz. Ama inanın bana, hayatta kalmak gerçek (fiziksel) bir mücadeleye dönüştüğünde, bunların hiçbir önemi kalmıyor. Bunu anlamak/gerçek manasını algılamak kolay değil ama denemelisiniz.
Nasıl olacağı bu yazının konusu değil, çünkü herkesin ruh haritası kendine özgü ve bu nedenle de birebir bir yorum gerektirir. Bu kısım için Sinan sizinle seve seve görüşür. Ama benim bugün, bu durduğum yerden size sorum şu: siz bu iki basit gerçeğin ne kadar farkındasınız ve hayatınız için hangi basit adımları atacaksınız?
Ben bu adımları kendim için haftada bir gün oğlumla okul sonrası doğada yürümek, yıllardır yurt dışında yaşayan kardeşimle artık daha sık görüntülü görüşmek ve işimle bedenimin ihtiyaçları arasında seçim yapmam gerektiği vakit, eskinin aksine bedenimi seçmek olarak belirledim. Bunu da ailemdekilere açıkladım ve hatta buraya da yazdım ki niyetten öteye geçsin, bağlayıcı bir söze dönüşsün.
Siz de bu yolu denemelisiniz çünkü kısmet niyete değil gayrete bakar. Eğer ailenizle paylaşmaya hazır değilseniz, bu yazının altına ya da Instagram postuna yorum olarak yazabilirsiniz. Sonuçta birbirimizin aynası ve merhemi değil miyiz?
Her birinize sadece sağlıklı değil, aynı zamanda layığıyla yaşanan günler dilerim.
Sevgilerimle,
Araştırma Notları ve Kaynaklar: [1] Ameliyat Sonrası Depresyon, Ruh Hali ve Bilişsel Değişiklikler · Operasyon sonrası hastalarda ruh hali değişimi olabilmektedir. En sık rastlanan durum depresyon ve anksiyetedir. Kalp ameliyatı gibi yüksek riskli ameliyatlarda depresyon yaygınlığı %30 ile %40 arasında değişmektedir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4736276/ ) · 2015 yılında yapılan bir araştırma, genel hastaların %24'ünün ameliyattan sonra depresyonda olduğunu, %40'ının ise endişeli olarak tanımladığını belirlemiştir. (https://drnamnoum.com/depression-after-surgery-symptoms-causes-and-how-to-cope/ ) · Bu duruma yol açan şey, operasyonun yarattığı kaygı ve acının yanı sıra, anestezinin yarattığı bilişsel değişimlerdir. Bu değişimler hezeyan, halüsinasyonlar, kafa karışıklığı, depresyon, cinnet ve hatta psikoz dahi olabilir. Bu durumlar ameliyat sonrası 6 ay ila 1 yıla kadar sürebilir. (https://www.scientificamerican.com/article/hidden-dangers-of-going-under/ ) · Bununla birlikte, diğer faktörlerin ameliyattan sonra ruh hali ve bilişsel işlevde değişikliklere neden olabileceğini veya bunları şiddetlendirebileceğini hatırlamak önemlidir. Ağrı, anksiyete, vücut bütünlüğünde bozulma, yoğun bakımda olma, yalnız olma ve daha birçok faktör ameliyat sonrası ruhsal durumu etkileyebilir. Sonuç olumlu ve hastanede yatış süresi kısa olduğunda bile, fizyolojik stres hastanın duygusal dengesini sarsmak için yeterlidir. (https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-antidepressant-diet/201903/post-op-mood-and-cognitive-changes-undisclosed-effects ) ·
İyileşmeye çalışırken dahi iyileştirmeye çalışmak, paylaşmak ne büyük bir erdem❤️şimdi sayenizde önce sevdiklerim, önce bedenim, önce hayat diyorum ben de 🥰 çok çok geçmiş olsun Zeynep Hanım, hayat size güzelliklerini sunsun 💐
Burada düşülen en büyük tuzak eskisi gibi olmaya çalışmak sanırım.Kabule geçemedikçe değişenlere,kaybettim sanılanlara,bırakamadıklarına öfke,isyan ve pişmanlıkla bakıyor insan.Dönüşüm olanı kucaklamakla başlıyor.Olduğun hali kucaklayabilmek,olanı kabul edebilmek en güzel ilaç sanırım.Çok geçmiş olsun, kolaylıkla ve sevgiyle iyileşelim.Sonuçta hepimiz bir damdan düştük 🙏😊