Zeynep @Heal&More®

30 Eki 20224 dk.

Savun Kendini!

Doğduğundan beri bir şeylerin peşinde koşanlardan mısın sen de? Rüyasında bile bir şeyleri halleden, bir durumu “en verimli” haliyle yoluna koymadan içi rahat edemeyenlerden misin? Öngörüsü kuvvetli, zekası pratik, eli becerikli, dili yılana deliğini bile unutturacak kadar mahir olanlardan mısın? Kendini başarabildikleriyle tanımlayan, işleri halletmekten adeta zevk alan, dur durak tanımayan, aklı her işe “nasıl hallederim” diye yaklaşanlardansan, bu yazım senin için!

Şimdi kapat gözlerini, bir rüya gördüğünü düşün. Rüyanda bir arabanın ön koltuğundasın ve son sürat gidiyorsun. Yol dümdüz, hatta tatlı bir eğim var, daha da hızlanman için her şey ideal! Gaza basıyorsun keyifle… Ve bir de bakıyorsun ki, direksiyon sende değil! Direksiyon kimsede değil! Çünkü direksiyon yok!!!

İşte bu anda hissedeceğin duygu, senin bağışıklık sisteminle yakından alakalı. Öyle ki, eğer tiroit düzensizliği, sedef, alerji, fibromiyalji, romatoid artrit, ülseratif kolit ve benzeri oto-immün (yan bağışıklık sistemi bazlı) rahatsızlıkların varsa, bu rüyanın en çok seni etkileyebileceğini söyleyebilirim. Neden mi?

Bağışıklık sistemi ile mükemmeliyetçilik arasındaki bağ uzun yazılara konu olmuş durumda. Burada da sık sık okumuş olabileceğin için, ben bu kez konuyu bir başka boyutuyla ele alacağım. Ama önce hatırlatmak amacıyla kısa bir özet geçeyim: eğer kendi yaşamını bile rahatsız hale getirecek kadar mükemmeliyetçi bir zihnin varsa; yani özünde kendini daha iyi konuma getirmek / risklerden korunmak için oluşturduğun zihin yapın, zamanla yaşama sevincini sabote edecek kadar hayatının kontrolünü ele almışsa, o zaman tıpkı zihninin aslında korumakla görevli olduğu yaşama sevincine saldırdığı gibi, bağışıklık sistemin de aslında korumakla görevli olduğu bedenine / organlarına / vücut sistemlerine saldırır. Çünkü beynin bedeninin, bedenin de beyninin aynasıdır. Hatta aynısıdır!

Şimdi rüyaya geri dönelim. Direksiyonun sende olmadığını fark ettiğin anda ne hissederdin? Korku mu? Panik mi? Hemen duruma el atmak, kontrolü yeniden ele almak için bir çare düşünür müydün sence, rüyanda bile?

Zihin, taa vahşi hayatla mücadele etmek zorunda kaldığımız çağlardan bu yana işte bizi tam da bu anlarda korumak için evrilmiştir. Fakat o dönemlerden bu yana stres faktörleri biraz daha soyut ve uzun dönemli olmaya başladığı için, durumun “kontrolden çıkması” çok daha olası hale gelmiştir. Çünkü üzerine atlayan bir ayıyla mücadele etmek üzere evrilmiş bir sinir sistemi, giderek artan bir enflasyona nasıl tepki vereceğine hazırlıklı değildir. İnsanoğlunun, yaşadığı bölgeyi en kolay hükmedebileceği şekilde seçip, en az tehdide maruz kalacağı biçimde domine etmeye alışık zihin yapısı; iş yerinde sürekli olarak maruz kaldığı “av olma psikolojisi” (nam-ı diğer mobbinge), her ekrandan en yüksek dozda evine kadar giren “stresi yayma” kültürüne henüz adapte olabilmiş değildir.

Dolayısıyla günümüz insanı için kontrol çoktan -ve çok fazla açıdan- elden gitmiştir. Direksiyon elde olmadığı gibi, ele alınabilecek bir direksiyon dahi söz konusu değildir.

Şimdi, bu psikolojiyi paylaştığın yüzbinlerce insanı bir düşün. Yapısı gereği kontrolü seven, üstüne üstlük karakteri “işleri halletmeye” yönelik gelişen, pratik zekası hayata karşı en etkili savunması olan fakat sürekli olarak kendisini ve ailesini koruyamadığını hisseden bir zihin böyle bir çağda nereye varır dersin? Skala oldukça geniş:

- Kendini yetersiz hissettiği için geliştirdiği öfke sorunlarından,

- Kaçmak istediği halde sıkışıp kalması sonucunda giderek artan anksiyeteye (hatta panik atağa);

- Olan bitene karşı içinde büyüyen saldırma tepkisini, somut hiçbir düşmana yönlendiremediği için sonunda kendisine (zihinsel ve fiziksel olarak) saldıran oto-immün hastalıklardan,

- Kendisini en zoruna hazırlamak için giriştiği “kötüyü ön görüp ona göre korunma stratejisi”, bu kadar makro etki karşısında mum alevi gibi söndüğü için, sonunda kendi yaşama sevincini kaybedip girdiği gizli depresyonlara ve daha nicelerine uzanıyor yelpaze…

Elinden her iş gelen, tuttuğunu koparan kişiler çoğu kez bu sorunları en ağır haliyle yaşayanlar. Çünkü kontrolü bir şekilde ele geçirmeye doğuştan alışkınlar. Nefes almak gibi onlar için bu dürtü. Çoğu, daha çocuk yaşta kendi hayatını kendi yönetmeye başlamış, önüne çıkan her dağa tırmanmış, engel tanımamış! Fakat hayat, yukarı çıktıkça ayağını basacağın yerin azaldığı, seni önüne katıp götürecek rüzgarların ise şiddetini arttırdığı bir dağ gibi olabiliyor. Özellikle de şehirli insanın algısında…

Okuyup öğrendiğin bilgiler seni rahatlatacağına stres seviyeni arttırıyor, bazen bilmemek sakin kalabilmenin tek yolu oluyor. Ama zihin durur mu? Kontrol edebilmek için bilmesi gerekir! O yüzden başına gelecekleri sezmesine rağmen duramayıp tehdide dair tüm bilgileri topluyor! Sonuç? Nasıl ki kaldıramayacağın bir yükü sırtlanmaya çalıştığında kasların kopar, işte bu bilgi yükü de sinir sistemini koparıyor…

O anda ekonomi hakkında çok şey biliyor olman seni koruyamıyor. Global oyunları öngörebilme yeteneğin onlara karşı koyabilmeni sağlamıyor. Korkunç senaryoları A’dan Z’ye her versiyonuyla tahmin edebiliyor olman, kendini ve sevdiklerini onlardan etkilenmeyecek bir alana taşımana yardım edemiyor. Uğradığın mobbingi tokuşturduğun her kadehte uzun uzun anlatman, ertesi gün ona dur demeni sağlayamıyor ne yazık ki…

E o zaman ne yapacağız? Korkunç canavarları yenemiyoruz diye kendi ömrümüzden çalmaya nasıl son vereceğiz? Kendimizi güçlendirerek elbette! Ama güç derken, salt dayanıklılıktan bahsetmiyorum sadece. Günümüz koşullarında “dayanıklı olmak” tek başına yeterli değil çünkü. Esnek de olmak gerekiyor. Tıpkı depremde yıkılmayan binalar gibi, salınabilen ama dayanıklı duran bir yapı kurman gerekiyor. Peki bunu nasıl yapacağız?

Sinir sistemini olaylar karşısında daha esneyebilir hale getirerek! Çünkü olayların boyutu öyle tahmin edilemez noktalara varabilme kapasitesine sahip ki, senin belirli bir noktaya kadar güçlenmen yetmiyor. Güçlendiğin kadar esneyebilmelisin de! Haberleri açtığında kendi merkezinden kopup, karşında kurulan o kıyamet sahnesinin ortasına savrulmayacak kadar köklü ve esnek olabilmelisin tüm bedenin, zihnin ve duyguların ile!

İşte bu, halledebileceğin bir konu. Karşındaki “karşı konulamaz” stres faktörlerine karşı kendini türlü senaryoları düşünmeye çalışarak değil, aksine merkezinde kalmayı başararak korumak! Bir adım atmak! Üstelik çok büyük bir adım atman da gerekmiyor. Çünkü attığın kocaman bir adımdan çok, asıl sürdürdüğün küçük adımlar taşıyabilir seni oraya. Kendini saldırı için değil savunma için eğitmen, sana hem daha az enerji harcatıyor, hem de genel anlamda daha düşük stres seviyesine sahip bir zihin yapısı geliştirmene yardımcı oluyor.

Bu yazının devamında, modern dünyaya uyumlanmak için geliştirdiğimiz evrimsel bir güncelleme olan ”davranışsal bağışıklık sisteminden” bahsedeceğim. Ama bugün konumuz kendin için yapabileceklerin. Kendin için neler yapabilirsin?

  • Kronik hastalıklarında vücudunun stres sebebiyle körelmiş olan kendini iyileştirme mekanizmalarını yeniden çalıştırabilirsin

  • İlaçların yan etkilerini daha kolay karşılayabilecek bir metabolizma için bedenine destek olabilirsin

  • Sinir sisteminin ulaştığı her hücreye sağlıklı dengesine dönmesi için adeta uzaktan kumanda ile komut gönderebilirsin

  • Uzayıp giden günlük hayat stresinin hem beyin kimyanda, hem de bağırsaklarından midene, cildinden saçına kadar bir çok organında daha düşük şiddette işleyip vücudundan atabilmek için neler yapacağını öğrenebilirsin.

Tümü için refleksoloji elinin altında duran muazzam bir kaynaktır. Yüz yıllardır aktarılan köklü bilgiye ek olarak, klinik odaklı refleksoloji; günümüz sorunları karşısında insanoğluna nasıl en kapsamlı şekilde yardımcı olabileceğine odaklanır. Senin için dilersen yüz yüze, dilersen online + yüz yüze pek çok seçeneğin olduğu klinik odaklı refleksoloji eğitimlerimize aşağıda göz atabilirsin.

Sen bugünün stres faktörleri karşısında kendi sağlığın için hangi adımları sürekli atmayı başarıyorsun?

Kapak: https://www.instagram.com/bolovtsova/

    2480
    14