top of page

Güvendiğin Dağlar


Biliyor musun, çenenin ve dişlerin varlığı, ilkel beyin için başlı başına hayata güvenmekle ilgilidir. Hayatın sana verecekleriyle yaşayabileceğine, gerekirse hakkın için mücadele edebileceğine; yani "canını takacağın dişine" güvenirsin.

Öte yandan, takıntılı düşünme eğilimi tüm bunlarla çelişir. İç dünyanda sadece zorlayıcı, ihtimallerin güçlü olduğu ve/ya iyi ihtimallerin önceliklendirmende zayıf kaldığı anlamını taşıyor olabilir.

Güvendiğin kişilerden / faktörlerden gelen olumsuzluklar, tehditler; seni güvenilir bir zemin bulmakta zorlamış olabilir.

Belki de o deneyimlerden sonra eskisi gibi güvenemiyorsundur, kim bilir? Sen kendi kendine “rahat bırak, güven” diye telkinde bulunsan da, ilkel sinir sistemin bu konuda tetikte kalmaktan vaz geçemez, çünkü hayatta kalmak için bunu gene seninle birlikte "yaşayarak" öğrenmiştir.

İlkel sinir sistemi hayatta kalman, varlığını sürdürmen için gereken tüm donanımları yöneten merkezdir. Seni sadece biyolojik tehditlere karşı savunmakla kalmaz; zihnini yönlendirerek, çevresel ilişkilerde de etksini güçlü şekilde gösterir. Yaşamış olduğu güçlükleri normal görür, onlara karşı gereken önlemleri alır.

Çünkü seninle nice zorluklara göğüs germiş, ne badireler atlatarak bugünlere gelmiştir. Bu zorlukları aşmış olmak; kötü anı etkisinden ziyade başarı ve özgüven kaynağı olarak dahi etki ediyor olabilir.

Öyleyse seni esas yıpratan nedir? Güvendiğin dağlara kar yağması, o dağların seni hiç önceliklendirmediğini fark etmiş olman, başka kişilere adaletli olurken seni görmezden gelmeleri hatta kendi haklı sebeplerince sana zarar vermeleri, bir türlü geçmeyen izler bırakmaları belki...

Bu hisler, sinir sistemine uzun süre yüklendiğinde ve sen bu yükü deşarj edemediğinde, vücudun türlü semptomlarla sana uyarı verir. Bunların en yaygınlarından biri, bilinçdışında kendi kendine yüklendiğin, daha çok geceleri oluşan diş sıkma halidir.

Belki sadece uyku halinde, belki uyanıkken de kendini dişlerini sıkmaktan alamıyor olabilirsin... Peki sinir sistemin dişlerinle ne yapmaya çalışıyor olabilir? Bunun yanıtı henüz net olarak bulunabilmiş değildir. Ancak hareketin kendisi, nasıl bir amaca hizmet ettiği hakkında bir fikir verebilir:


Genel olarak dengenin merkezinden kayıp sadece ön görebildiğin ve planlayabildiğin kadarıyla hayatta kalabileceğine inanmakla ilgisi olabilir. Çünkü bilinmeyen bir şey olan gelecek günlere hiçbir zaman yeterince hazır hissedemeyen zihin, daha agresif savunma tepkileriyle her şeyi daha da fazla kontrol etme arzusuna girebilir.


Hayata ve sahip olduğun şeylere güvenememek; zihnin, kafa bölgesinin tüm yükü sırtlanmasına sebep olmuştur. Bu da zihinde yüksek faaliyet ve hata yapma korkusunun baskısıyla gelen deşarj olma arzusunu doğurur. Beden ve bilinç yeterince rahatlayamamışsa bu görevi daha primer, ilkel mekanizmalara devretmek durumunda kalır.


Çene sıkmak, dişlerini gıcırdatmak, "ısırmak"; İlkel bir reaksiyon olarak hayata, sahip olduklarına tutunma çabası şeklinde ortaya çıkar. Çünkü boşa bir çabayla, düşünceler ve zorlayıcı olasılıklar karşısında kendine tutunuyorsundur…Çoğu diş sıkma döngüsü, işte böyle oluşur.


Ama aslında…Biliyor musun, buradaki "kendin", aslında, henüz bulamadığın gerçek sen değildir. Aslında gerçek sen'i bulmuş olursan böyle kendini sıkman gerekmeyecektir. Böylece, kulağında “seni gerçek benliğin olmaya çağıran çınlamanın” da görevi sona erecektir. Ve böyle olduğunda, belki de bu gürültüler seni terk edecektir.


Görsel: @matreding

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page